1 Ocak 2010 Cuma

Engin Ardıç = Umutsuz Vaka

Orospu ÇocuğuHayattan ve insanlardan çoktan umudunu kesmiş ve o yüzden içi kararmış Engin hırtosu, 1 Ocak 2010 tarihli köşesinde kendi umutsuzluğunu ve anlamsızlığını dışa vururken ukalalığı gene de elden bırakmıyor.

Yeni yıla yeni umutlarla girmek isteyen, bu kavanoz dipli dünyada hiç olmazsa bir gece olsun dertlerini unutmak ve umutlarını tazelemek isteyen insanları anlamaya çalışmak şöyle dursun; onlarla dalga geçmeye yeltenen bu habis ruhlu herif demiş ki:

Gece yattık, sabah kalktık, takvimin yaprağı değişmiş, hepsi bu. Johann Strauss'un "Yarasa" operetini bilir misiniz, bir yılbaşı gecesi cereyan eder... Orada gardiyan Frosch tam saat on ikide takvimin yaprağını koparır, "31 Aralık" yaprağının altından "32 Aralık" çıkar! İşte bunun gibi bir şey.

Engin, senin bu sefil ve fuzuli hallerini görünce bizim de aklımıza 1942 tarihli Les Visiteur du Soir filmi geldi. Alman işgali altındaki Fransa'da çekilen bu film, sembolik bir şekilde "umut" denilen şeyin ne etkili bir güç olduğunu anlatır.

O tarihlerde faşizmin pencesi altındaki Paris'te hayatın her alanını kıskaca alan faşist NAZİ'ler, elbette sinema ve tiyatro eserleri üzerinde de ağır bir sansür uyguluyorlardı. Bu ağır sansüre rağmen, Fransızlar faşist NAZİ işgalini sembolik bir şekilde bir filmi "Alman sansüründen" geçirmeyi başardılar. Senaryosu Jacques Prévert ve Pierre Laroche'un yazdığı filmi Marcel Carné yönetti.

(N'aaber Engin dingili? Ukalalık yapmak hiç de zor değilmiş, gördün mü?)

Konusu 15. Yüzyıl'da geçen filmde, Şeytan "insanları umutsuzluğa düşürmek üzere" yeryüzüne iki insan gönderir. Burada Şeytan elbette Hitler'i ve faşizmi simgelerken gönderdiği iki kişi işgalci Alman ordusu ve NAZİ'leri simgelemektedir.

Şeytan'ın amacına özelikle dikkat çekelim:

İnsanları yok etmek değil, "onları umutsuzluğa düşürerek" acı çektirmek istiyor.

İşte korku ve paranoyayı toplumun her seviyesine yayarak faşist bir İslamcı dikta rejimi kurma peşindeki a-ke-pe iktidarının Türkiye'si var ya... İşte o faşist NAZİ işgalindeki Fransa'ya benziyor bugün.

Ve faşizm adlı Şeytan, bizi iyi insanları umutsuzluğa düşürmek için Engin Ardıç gibi uşaklarını üstümüze salmış vaziyette!!

Umutlanmak adına kendi kendimize yarattığımız küçücük sevinçleri bile horgören, aşağılayan, alay eden kişiler bunlar.

Filmin sonunda ne mi olur?

Şeytanın uşakları, insanlardaki "aşk ve umudun" gücüne yenik düşerler. Şeytan bizzat yeryüzüne inerek, kendi uşaklarını taş eder. Ancak kalplerinin atışını durduramaz!

Elindeki değneğiyle taş ettiği uşaklarını dövmeye girişir. Umutla çarpan o kalbin atışları şeytanı deli etmiştir. Elindeki değneği taşlaşmış uşaklarına vurur, vurur, vurur...

Film böylece biter.

Sen, şeytanın uşağı Engin..

İnsanların umutlarını karartmak adına kendi içindeki karanlığın ve çirkefin çamurunu kusup duruyorsun! Oysa ne sen, ne senin efendilerin ne de senin gibi "faşizmin yardakçısı" a-ke-pe yalakaları, bu ülkenin iyi insanlarının umudunu söndüremeyeceksiniz!

Demişsin ki sefil köşende:

"Siz bir yaş daha büyüdünüz ama biz ölüme bir adım daha yaklaştık.
Was that a good life?"

Al sana cevap: NO! Yours was a definitely bad one.. a total waste at its best...

Engin, senin bütün rezilliğine karşı biz gene de umutluyuz.
Senin gibilerin ölüme bir adım daha yaklaşmış olması umudumuzu güçlendiriyor.


Hadi şimdi öfkenden kudur, ve Les Visiteur du Soir filminin finalinde Jules Berry'nin yaptığı gibi sopanı salla!

Sen kötü bir insansın ve her kötü insan gibi, namuslu kişilerce nefretle anılacaksın!








facebook'ta paylaş!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler