26 Ocak 2010 Salı

Hayatta dikiş tutturamamış bir yazarın hezeyanları

Pezevengin EvladiAdına Emre Aköküz denilen, şekil itibarıyla son derece çirkin ve itici; hal ve tavır itibarıyla fiziksel görünümünden bile dava kötü ve zavallı şahıs hakkında daha önce psikolojik analizler yapmış ve kendisinin patolojik durmunu ve geçmişte yaşadığı bazı ailesel travmaların yol açtığı kişilik bozukluğunu irdelemiştik.

Bkz.

    Emre Aköz kendini nasıl rezil etti?

    Ananın vicdanı rahat mıdır acaba?

    Gündüz ibne, gece puşt

Özetle tekrarlayacak olursak:

Annesinin, babasını aldattığını farkettiğinde gerçek babasının kim olduğu konusunda derin kuşkulara ve acılara düşmüş bir çocuk düşünün. Meğerse annesinin adı o yüzden "mahallenin orospusu"na , babasının adı da "godoş"a çıkmış olsun. Bu çocuk, orospu çocuğu olmayı içselleştirecek, bir yandan da derin acılar içinde kadınlara karşı güvenini yitirirken eşcinselliğe meyledecektir.

Çocukken yaşadığı travmalar ve İslamcı mahalle baskısı, onu "bütün insanlardan nefret etmeye" ve kendi içindeki eziklik duygusunu diğer insanlara yansıtmaya yöneltir. Birazcık psikoloji, azıcık Freud okumuş herkes bu kadarını zaten biliyor.

Peki böylesi zavallı ve sefil durumdaki biri niçin Fethullahçıların kuklası bir şarlatana dönüşür ki?

Bu sorunun cevabı da çok karmaşık değil aslında:

Bir vakitler porno yazarlığı yapmış bu alkolik ve ahlaksız adam, CIA ile işbirliği içinde çalışan Fethullahçılar indinde "kullanılıp atılacak" bir malzemedir. Ona gazete köşelerinde, televizyon ekranlarında yer açar, yerine gore başbakanın uçağına bile bindirirler. O da kendini fasulye gibi nimetten sayar.

Fakat şu dünya ne garip bir yerdir? Her faşist iktidar, er veya geç kendi destekçilerini yer. Hitler Almanyası, Stalin Rusyası bunun örnekleriyle doludur. İslamcı hareket de işi bitince, bir zamanlar kendisine payanda olarak kullandığı kişileri öyle hızlı harcar ki, başlarına ne geldiğini bile anlayamazlar!

Bu dengesiz ve alkolik herifin 26 Ocak tarihli zırvalamalarını okuyunca birden farkettik ki; hayatta hiç birşeyi başaramamış ve mesleki kariyeri porno yazarlığı ile provokatörlük arasında bir yerlerde takılıp kalmış bu adamın komplekslerle dolu olmasına şaşacak bir şey yok!

Neymiş efendim? Magazin gazetecileri de iktidar şakşakçılığı yaparmış. Emre Akököüz adlı sersem herif o kadar kendini kaybetmiş ki:

Bugün de durum farklı değil. Örneğin bazı gazetelerin TV sayfalarına bakarsanız... Hem haber, hem de yorumlarda, "Ergenekon dostu" medyacıların yer aldığı programlara öncelik verildiğini görürsünüz. Buna karşılık, darbecilerin ipliğini pazara çıkaran programlar hemen hiç tanıtılmaz. diyor.

Siz de farkettiniz mi? Yandaş medyanın yalaka elemanları, kudurmuş köpekler gibi her yerde havlıyorlar. Ağızlarından tükürükler saçarak namuslu insanlara hakaretler ve iftiralar atıyorlar. Her yerde en çok bu küstah ve namussuz alçakların sesi çıkıyor.

Ama bu bile onlara yetmiyor!..

Kendilerinin haksız ve habis olduklarını içten içe bildikleri için mi, şu medyada bir avuç kalmış dürüst insana çamur atıyorlar? O yüzden mi mağduru oynayıp soytarılık yapıyorlar?

İktidardaki partinin başkanından başlayıp en yalaka köşe yazarına kadar uzanan bu kitle niçin bu kadar öfkeli? Niçin böyle bağırıp çağırıyorlar?

Bütün güç ellerinde olduğu halde niçin hala "Mağdur duruma düşmüş ve haksızlığa uğramış" pozları atıyorlar?

Kötülüğün sesi bu kadar yüksek çıkarken bile, bazı iyi insanların hala "dürüst ve namuslu" kalması ve hala doğruları söylemekte ısrar etmesi; bu şeytanları ve ifritleri öfkeden kudurtuyor demek ki...

Emre Aköküz bu güruhun içindeki ifritlerden biridir işte.. Hıncı ve öfkesi bundan!






facebook'ta paylaş!

25 Ocak 2010 Pazartesi

Hadi halka soralım: Sen salak mısın yoksa denyo musun?

Orospu Çocuğuİş güç biraz yoğunlaşmıştı, bizim yalaka maymunları biraz ihmal ettik. Neredeyse bir hafta aradan sonra geri dönünce ne görüyoruz? Bizim davarlar hala bıraktığımız yerde otlamaktalar.

25 Ocak tarihli köşe yazısına bakınca Engin Akkıç'ın kendisiyle çelişmekten hiç bıkmayan o kaypak ve dengesiz kişiliğinin ne kadar yorucu olabileceğini düşündük. Bu faydasız, aptalca ve son derece usandırıcı yavanlıktan bir türlü çıkmayı beceremeyen, dolap beygiri gibi aynı yerde dönenip duran Engin Akkıç'a acımak gerekiyor belki de...

Sizin dangalak bu sefer "halkçılık" yapmaya soyunmuş. Evet, yanlış okumadınız, "halkçılık yapmaya" soyunmuş...

Engin Akkıç'ın üstünde halkçılık nasıl duruyor biliyor musunuz? Aynen at şeysinde kelebek misali.. Öylesine eğreti, öylesine grotesk, öylesine iğrenç!


Şimdi siz zahmet edip bu gelgit akıllı dengesiz herifin satırlarından mana çıkarmaya uğraşmayın. Vaktinize, zihninize yazık.

Durumu biz özetleyelim: Engin Akkıç diyor ki "Halk ne derse iyi der. Referandum çok iyi bir şeydir. Referandumdan ne sonuç çıkarsa en doğrusu ve en hayırlısı odur. O sonucun gereği mutlaka yerine getirilmelidir. Bu fikre katılmayan alçaktır."

Yani şimdi siz ortalama okumuşluk süresi 4 yıl bile olmayan, çoğunluğu aşiret reisinin veya tarikat şeyhinin emriyle sandık başına gitmekten başka bir şey bilmeyen bu güzide(!) halka yıllarca "tu kaka " edeceksiniz. Etmedik küfür bırakmayacaksınız. Lümpen diyeceksiniz, çemiş diyeceksiniz...

Sonra da dönüp "Bu halk referandumda ne karar verirse doğrudur, mutlaka yerine getirilmelidir" iddiasında bulunacaksınız.

Kusura bakma Engin Akkıç, bu kadar denyoluğu yapan sen bile olsan (ki senin denyoluk kapasiten epey geniştir, biliriz) buna "ÇÜŞŞŞ!"denir.

Bu senin çok sevdiğin ve sağduyusunu yerlere göklere sığdıramadığın halka "Size bir çuval kömür mü verelim? Yoksa size bir çuval kömürle bir çuval patates verdikten sonra Engin Ardıç'ı eşek sudan gelinceye kadar dövelim mi?" diye sorsalar, nasıl bir cevap çıkacağını sanıyorsun?

İktidar partisinin cesareti varsa koysun sandığı, desin ki "Arkadaş, 1982 Anayasası'nın yüzde doksan küsur oyla kabul etmiştin. Aynı anayasayla tamam mı, devam mı? Kenan Paşa tekrar cumhurbaşkanı olsun mu?"

Bakalım nasıl bir sonuç çıkacak?



Bireyselliğini ve kişiliğini kazanamamış, demokrasi ve hukuk nosyonundan habersiz kitlelerin önüne oy sandığını koyarsanız; akla, mantığa ve insanlığa aykırı her türlü sonucun çıkmasına hazır olmalısınız.

Engin, giderek bayağılaşıyor ve salaklaşıyorsun!

Daha geçen hafta bu senin pek beğendiğin a-ke-pe hükümetinin, hem de sosyal-demokrat kökenli Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay canlı yayına çıktı ve "Halk çocuk gibidir. Ona ne verirsen onu ister. Daha fazla ister" diyerek "Halktan şikayetçi" oldu.

Hazret; rating oranları çok yüksek (yani halk tarafından beğenilen ve istenen) Kurtlar Vadisi ve Aşk-ı Memnu dizilerini RTÜK'e niçin şikayet ettiğini açıklarken söyledi bu lafları üstelik.

E hadi referandum yapılacaksa yapılsın ve halka sorulsun, bakalım aşağıdaki sorulara ne cevap verecekler:

  1. Asgari ücret 20.000 TL olsun mu olmasın mı?

  2. Emlak ve motorlu taşıt belgeleri başta olmak üzere, vergiler kaldırılsın mı kaldırılmasın mı?

  3. Devlet vatandaşın kredi kartı borçlarını ödesin mi ödemesin mi?

  4. En az 100 kişilik bir grup, herhangi bir gazetenin önünde gösteri yapıp herhangi bir köşe yazarının kellesini isterse; şikayetçi olunan köşe yazarı göstericilere teslim edilsin mi, edilmesin mi?

Ne oldu Engin? Rengin sarardı, korkudan titremeye başladın?

Aklına esen her konuda halk oylaması yapılıp oylama sonucuna göre hareket edilecek olursa senin gibi terbiyesiz ve patavatsız adamların başına neler gelebileceği kafana dank etti de fikrin içine mi kaçtı?

Hadi git; batırdığın donunu, pantalonunu değiştir!

Merak etme, altına kaçırdığını kimseye söylemeyiz.








facebook'ta paylaş!

18 Ocak 2010 Pazartesi

Körlerle sağırlar birbirini ağırlar

Orospu Çocuğu
Engin Akkıç
Orospu ÇocuklariPezevengin Evladi
Emre Aköküz
Yalaka maymunlarımız 17 Ocak 2010 tarihli köşelerinde birbirlerine yağ çekmekten başka bir şey yazmamışlar!

Kahve dövücüsünün hık deyicisi,

Aylak bakkal ve çırağı, yavru ile katip...

Artık bu lüzumsuz ve aptal heriflere ne ad verirseniz... Size kalmış.

Pazar günleri gazete yazarları genelde 'hafif ve ciddi olmayan' yazılar yazmaya çalışır. Bu heriflerin normalde zaten ciddiyetten nasipsiz ve ağırlığı olmayan şeyler karaladıkları düşünülürse, pazar gün yazdıkları saçmalıkların haftanın diğer günleri yaptıkları saçmalıklardan pek de farklı olmadığını söyleyebiliriz.


O halde bu korkak ve yalancı heriflerin ne 'yazdıklarını' değil, bu pazar ne 'yaz(a)madıklarını irdeleyelim bari...

1 - Tekel işçilerin açlığı ve soğuğu göze alıp Ankara'da eylemlerine -hem de kendi içlerinde yaptıkları demokratik oylama neticesine binaen- devam etmekte olduğunu yazamadılar.

2 - Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi'nin katili ve Papa 2. Jean Paul'ün tetikçisi Mehmet Ali Ağca "Hıristiyan olmak istiyorum, İncil'i yeniden yazacağım" demiş. Bu konuya değinmeye bizim zırtapozların paçası sıkmamış nedense?

(Çok sıkarsa, Emre Aköküz klavyesinin başına geçip aslında Abdi İpekçi'nin faşist bir Ergenekoncu olduğunu falan da yazabilir. Böyle bir karaktersizliği ondan her an bekliyoruz)

3 - İstanbul'un 2010 Avrupa Kültür Başkenti olmasından bahsetmediler. Şimdi Engin Akkıç çıkıp "Ne kültürü hemşehrim? Lumpenproleter mantalitesinin hakim olduğu İstanbul'dan nasıl Avrupalı kültür başkenti çıkar?" dese, a-ke-pe'li patronu kızar.

Emre Aköküz çıkıp "Memleket şahane gelişiyor, bakın Avrupa Kültür Başkenti olduk" dese,
"Ulen hıyar, Avrupa'nın adını bile duymadığın şehirleri bile Avrupa Kültür Başkenti olmuş. Senin haberin var mı?" sorusuna cevap veremez. Aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık vaziyetleri...

4 - a-ke-pe hükümeti referandumla ilgili bir takım ince işler çeviriyor. Hatta RTE çıkıp "Referenduma alışılsın" dedi. Bkz. http://www.ntvmsnbc.com/id/25044461

Ufukta bir takım referandum ihtimalleri var ama, neyin referanduma sunulacağı belli değil. Yetkililer ise "Zamanı gelince görürsünüz referandumda ne sorulacağını" diyorlar. Yani referandumda "Siz ocak kıvılcımlandırıcılarından mısınız, yoksa kapı gıcırdatıcılarından mısınız?" diye bir soru da gelebilir seçmenlerin önüne.

Nedense SABAH gazetesi ve bizim yalaka maymunlar bu konuda da ağızlarını açamıyorlar.

Gerçi Emre Aköküz, Eylül 2009'da Hakkın Hukukun Referandumu Olmaz başlıklı köşesinde
Sadece Türkiye'de değil, başka ülkelerde de hemen her sorunu 'halka götürelim' diyenler çıkıyor. Ancak öyle bazı meseleler vardır ki asla halka götürülmez. Onların referandumu yapılmaz. Yani 'hak hukuk' söz konusu olduğunda, referandum yapılmaz, halkoyuna başvurulmaz. diye yazmıştı.

Bakalım bu lafını nasıl kıvırtıp yutacak?






facebook'ta paylaş!

17 Ocak 2010 Pazar

Engin Akkıç'ın yazdıkları: Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça!

Orospu Çocuğu
30 YILLIK YAZAR CEHALETİNİ ORTAYA KOYDU

Bazı yazarlar vardır onlara hiç yazmamaları için halk arasında para toplayıp vermek gerekir. Cahilliklerini bir yığın bilgi yanlışıyla, kelimeleri tezek parçaları gibi bilen bilmeyen herkese ve her yere sıçratmalarını önlemek lazım.

Engin Ardıç'ın bugünkü yazısı 30 yıldır medyada yazı yazan bir kalemin Ortadoğu konusunda hiçbir bilgisi olmadığının açık belgesi. Ayrıca tarih felsefesinden yoksun, Ortadoğu'nun tarihi ve bugünkü siyasal güçler hakkında, Ortadoğu'daki kültürler üzerine hiçbir şey bilmiyor.

LAGA LUGAYLA ŞÖHRET OLDU

Peki bu beyefendi nasıl yazar oldu? 90'lı yıllarda, yani Özal'lı yıllarda bankalar boşaltılırken milleti uyutacak bir yığın yazara ihtiyaç vardı ve Engin Ardıç da laga lugayla şöhret yaptı. En büyük laga lugası Star televizyonunda yorumcuyken "Cem Uzan'a cumhurbaşkanlığı yolu açıldı" dediği konuşmasıdır. Engin Ardıç öyle büyük siyasi yorumlar yaptı ki cumhurbaşkanlığına Cem Uzan'ı çoktan yerleştirdi bile. Tabii parasını aldığı insanları okşaması 90lı yılların medya alışkanlığıdır.

Aslında yazısında hiçbir kavramı doğru kullanmıyor. Neyini tartışacaksın? Bu cahil cühelaya ayıracak vaktimiz de yok. Çünkü bu beyefendi şimdi "Benimle uğraşıyorlar" gibi, yani kendisi bir haltmış gibi havaya da girer.


2006 yılının Temmuz ayı... Yazar Nihat Genç, Engin Ardıç'a böyle geçirmiş işte...
Yazının ilk cümlesini okuyunca siz ne sanmıştınız?

(Gördün mü düztaban Engin, senin çevirmeye kalktığın bütün kokmuş 'köşe yazma' numaralarının aynısını, hatta daha iyisini biz de yaparız. İşte aynen böyle götüstü oturur kalırsın!)

Sahi yahu, Nihat Genç deyince aklımıza geldi. Bu adamın Akşam gazetesinde ayrılmasına senin yalan, iftira ve hakaretlerin sebep olmuştu!

Ulen Engin dingili, oysa sen 27 Şubat 2009 tarihli köşende
Ben kimseyi işinden kovdurmaya kalkacak, kimsenin ekmeğiyle oynayacak kadar şerefsiz değilim! demiştin.

AL SANA BURADAN SÖYLÜYORUZ: HEM YALANCISIN HEM DE ŞEREFSİZSİN!
(Vallahi sonuncu sıfatı 27 Şubat 2009'da sen kendin söylemişsin.. Kelime sana ait)

İnsanların onurlarıyla ve ekmekleriyle oynadın. Sonra da çıkıp "kimsenin ekmeğiyle oynayacak kadar şerefsiz değilim" diye utanmadan yalan söyledin!

* * *

Engin Akkıç isimli cahil ve ahlaksız herifin 16 Ocak tarihli köşesini okuyanlar Nicolae Çavuşesku diye birinden bahsedildiğini gördüler.

(Bizim denyo "Şimdiki çocukların bu isimlerin bazılarını bildiklerinden pek emin değilim" diye aklınca laf ediyor bir de.. Sevsinler!)

Öküz Engin, her satırınla kendi kendini yalanlayan, kendi kendiyle çelişkiye düşen senin gibi kaç ahmak vardır şu dünyada?

Sen ki 'Lausanne' şehrinin adını Lozan, 'Sevres'in adını Sevr diye yazanlarla dalga geçersin...

Hatta 21 Mayıs 2009 tarihindeki köşende
Atatürk hastalanıyor, "beni Türk doktorlarına emanet ediniz" diyor, Fransa'dan Prof. Dr. Noel Fissenger getirtiliyor... Bizim geyikler bu adamın adını hep "Fisanje" yazarlar, Lausanne'ı Lozan, Sevres'i Sevr yazdıkları gibi. demişsin.

Ulen kazkafalı Engin, o adamın adı da 'Nicolae Ceauşescu' idi! Yoksa adamın 'çavuş'lukla veya onbaşılıkla ilgisi yoktu. Aha işte Wikipedia linki. Oku da öğren göt kafa!

Bu adama Türkçe'de okunduğu gibi Nikolay Çavuşesku demek istiyorsan, o zaman Fransız doktorun adını Fisanje diye yazanlara bok atmayacaksın. O adamlara attığın bok, gün gelir geyiğin boynuzundan çıkar senin ağzına tıkılır işte böyle!

Engin Akkıç, bugünkü yazımızdan sen hiç bir bok anlamamış olsan bile (normaldir, kafan çok kalın çünkü) okurlarımız senin YALANCI, ŞEREFSİZ, TUTARSIZ, UKALA ve CAHİL olduğunu şekil üzerinde örnekleriyle görmüş oldular.

Senin de 16 Ocak tarihli zırvalarının sonunda yazdığın "Tahsil cehaleti alır, eşeklik baki kalır" derler... Kimi zaman cehaleti de almıyor, geldiğin gibi gidiyorsun. ifadesini aynen sana iade ediyoruz. Nerene istersen sok!

Hadi şimdi yıkıl karşımızdan gerzek aleyhisselam!..






facebook'ta paylaş!

Emre Aköküz en çok kimden korkar?

Pezevengin EvladiEmre Aköküz adlı korkak ve kaypak adamın bu kadar ahlaksız ve dengesiz olduğunu görünce şaşıranlara, biz çok şaşıyoruz.

Bu odun herifin yaşadığı ruhsal dengesizlikleri irdelediğimiz yazımız arşivlerde duruyor.

Gene aynı şekilde, bu hasta herifin niçin tedavi görmesi gerektiğini açıkladığımız yazımız

...ve hatta bu çirkin mahlukun ırkçı saplantılarının kendi korkaklığıyla doğrudan ilişkili olduğunu bile örnekler ve referanslar vererek gösterdiğimiz yazımız da bu konuda özgün bir kaynak durumunda.

Bazı okurlarımız bize gönderdikleri mesajlarda, Emre Aköküz adlı gudubetin 16 Ocak tarihli köşesindeki zırvaları gördükten sonra, bu sığırı en çok nelerin korkuttuğunu sormuşlar.

Cevap verelim: Emre Aköküz, gerçeklerden korkar. Işığı görünce paniğe kapılan vampir misali, üstüne gerçeklerin ışığı tutulduğunda bu kazma çığlıklar atarak kaçmaya başlar.

Bu herif, otoriteden ve güçten çok korkar. Eskaza yarın memlekette bir darbe olsa anında asker postalı yalamaya başlar.

Bu gerzek herifin Milliyet gazetesinde çalışırken geçirdiği panik atakları, amirlerinin korkusundandı. İşten atılma korkusu, bu yalaka maymunun en büyük korkularındana biridir. Esasen "yalakalık ve yalancılık" konusundaki mahareti, bu korkusundan beslenmektedir.

Bir diğer okurumuz, National Geographic kanalında izlediği bir belgeselde gördüğü ZEBU adı verilen hörgüçlü Hint sığırının gerek görünüş ve gerekse davranış biçimi olarak Emre Aköküz'e son derece benzediğini farketmiş. Bize yolladığı mesajda, Emre Aköküz'Ün DNA'sında o sığır türünden gelen genler olup olmayacağını soruyor.


Cevap verelim: Yalaka maymunumuzun nesebi gayri sahihtir. O yüzden, soyunda her türlü hayvanlık ve sığırlık.. hatta maymunluk olması normaldir. Ancak hangi sığır türünden ve hangi oranda genetik olarak etkilendiğini şu an için kesin olarak söyleyemiyoruz. Kendisinin DNA örneğini alırsak Marmara Hayvancılık Araştırma Enstitüsü'ne gönderip sorunuzun cevabını öğrenmemiz mümkün olabilir.






facebook'ta paylaş!

16 Ocak 2010 Cumartesi

Emre Aköküz ne anlar demokrasi ve hukuktan? Utanmadan misal verir fitboldan...

Pezevengin EvladiYalaka maymun Emre Aköküz 15 Ocak tarihli köşesinde bir gün önceki saçmalıklarını aynen devam ettiriyor.

Bu gerizekalı pezevenk içkiyi gene fazla kaçırıp götünden sallamış da sallamış... Biz ne kadar uğraşsak onun battığı bok çukuru kadar pislik çıkaramayız.

Ama "saçmalamak" konusunda Engin Aköküz denen veled-i zina herifle yarışmak istesek şöyle diyebiliriz herhalde:

Futbolda kurallar değişsin! Zaten herkes bunu ister. Kendinize sorun: Takımınızın maçı kazanmasını mı istersiniz yoksa 9-0 yenilip madara olmasını mı?

O halde hakemlerin yetkileri gözden geçirilsin. Mesela stadyumdaki seyircilerin çoğunluğu "İbne hakem!" derse, hakem derhal evsahibi takımın kaptanına domalmalıdır. Demokrasi bunu gerektirir.

Hakemler "Saha içindeki kararlarımızda federasyon bize karışmasın" diyorlar. Böyle bir şey olamaz! Eğer federasyon başkanının paşa gönlü çekiyorsa, hakeme telefon edip istediği penaltıyı iptal ettirir, gerekirse hakeme telefon edip istediği futbolcuya anında kırmızı kart gösterilmesini istemelidir. Demokrasinin gereği budur. Türk futbolu ancak böyle kalkınır.

Bu arada üç korner bir penaltı olmalı, maçı kaybeden takımın teknik direktörü falakaya yatırılmalıdır. Böylece Türkiye'nin dünya kupasını kazanması mümkün olacaktır..."

Biz Emre Aköküz kadar habis ve mantar kafalı olmadığımız için onun kadar saçmalayamadık!

Emre Aköküz, ne futboldan anlıyorsun... Ne siyasetten haberin var ne de hukuktan...
İnsanlıktan nasibini almamış senin gibi bir takoz, olsa olsa kamyon tekerinin altına yakışır.
O kamyonun dört dingillisi daha makbuldür, o dingilleri de al bir tarafına sok artık.

Ulan Lübnan görmüş dürzü, kıçına dingil girsin deyince nasıl da sırıtıyorsun?
Hoşuna gitti, değil mi ibne?





facebook'ta paylaş!

Engin Ardıç çok korkar Yunan faşistleri ve a-ke-pe'lilerden

Orospu ÇocuğuDingo Engin, buradaki insanlar bitti şimdi de Atina'daki insanları mı taciz etmeye başladın? "Hemşerimi buldum gurbette" diye sevinen yerlerine turp suyu sıksınlar senin!

Frankfurt'ta veya Berlin'de "Türkçe konuşan" birilerini görsen fellik fellik kaçarsın ama?

Elin Yunanlısı, velev ki İstanbul'dan göçmüş olsun, canı çekti mi otobüse atlayıp Türkiye'ye geliyor. Vize falan yok, fiyatlar şahane.. E daha ne? Atina'daki madamların derdi seni mi gerdi?

Buradaki Türk vatandaşı oraya kalkıp gitmek istese, bu Yunanlıların bin bir türlü kibrini ve kahrını çeker sadece konsolosluktan 'vize' alabilmek için...

Madem Yunan illerine gittin romantik takılıyorsun, bir zahmet Gümülcine ve İskeçe'ye kadar uzanıver de orada "Türkçe konuşan" diğer insanları bir dinle. Bakalım Yunan faşistleri onları nasıl sıkıştırıyormuş, iyice bir öğren.

Ha bu arada, senin antika kafan hala basmıyor ama...

Türkiye'deki faşistliğin ırkçılığın bayrağını artık (senin hani o pek beğendiğin) a-ke-pe devraldı. Pis işlerini Alperen ocaklarına yaptırtıp (Hrant Dink'i vurdurmak gibi) ince ırkçlığı kendileri yapıyor.

a-ke-pe hükümetinin yaptığı ince ırkçılık dümenlerini de Patrik Bartholomeos'a veya Mutafyan'a soruver bir zahmet. Aha buyur Patrik'in lafları hala arşivimizde...

Ulen Engin, o İstanbullu Rumlara sorsana niye ordalar?
1821'den beri kendi ırkçılıkları yüzünden Türkleri ve Makedonyalıları kese kese kendilerinden nefret ettirdiler bu Yunanlılar. Yetmedi, son iki savaşta bizden fena dayak yediler, girdikleri savaşları kaybettiler.

Yunanlılar bu saatten sonra "ödedikleri bedeller" yüzünden sızlanmasınlar artık!
Kendi özeleştirilerini yapsınlar biraz. Hala 1963 kanlı Noel'ini Türklerin yaptığını, 1919 ve 1922 arasında ise işgal falan yapmadıklarını iddia edecek kadar bağnaz ve tutucudurlar o pezevenkler!

Denyocan Engin, hazır oralara kadar gitmişken sorsana o heriflere:
Yunan Anayasası'nın 3. Maddesi "İnsan haklarına; din ve inanç özgürlüğüne aykırı" değil mi?

Bilmeyen arkadaşlar için hemen özetleyelim,Yunan Anayasası 3. maddesine göre
"Yunan devletinin dini Doğu Ortodoks Kilisesi'nin dini olup, Hz. İsa ve Kutsal babanın egemenliği dışında bir otoriteyi tanımaz. Yunanistan'da Kilise'nin onayı olmaksızın İncil başka bir dile çevrilemez ve ancak Kilise'nin resmi onay verdiği şekliyle okunur."

Evet efendim, Yunan malakaları bu lafları kendi anayasalarının hem de giriş bölümüne yazmışlardır hiç utanmadan!

İsteyenler Google'dan Yunan Anayasası'nın İngilizce'sine araştırıp teyit de edebilirler
http://www.hri.org/docs/syntagma/artcl25.html

Haa bu arada.. O Yunanlı sersemlerin bir kısmı hala "Konstantinopolis'i Türklerden geri alacağız" falan diyorlar. Konstantinopolis'i eskaza geri alacak olurlarsa, bu sefer Türklerle değil asıl Kürtlerle kapışmak zorunda kalacaklar ve ebelerinin yoğurtlu damını görecekler.

Sahi yahu, sırf Türk düşmanı diye Apo'ya kol kanat açıp ona Kıbrıs pasaportunu düzenleyenler kimlerdi? Patagonyalılar filan mı?

Lavrion kampında PKK'ları barındırıp besleyen bu senin Yunanlı kardeşlerin evvelki yıl mı ne, "Kürt biraderler.. Ayıp oluyor azıcık efendi olun" diyecek oldulardı da Lavrion'da Kürtlerin çıkardığı isyan karşısında korkudan altlarına sıçmışlardı.

Engin davarı, madem "faşistlere" bu kadar karşısın, niçin Türk faşistlerinin a-ke-pe'li olduğunu göremiyorsun? Peki Kürt faşistleriyle Yunan faşistlerinden niye hiç bahsedemiyorsun?

Paçan mı sıkmıyor? Götün mü yemiyor? Alo? Sesin gelmiyor Engin Akkıç!
Senin korkak ve basiretsiz olduğunu biz zaten biliyorduk, şimdi cümle alem bir kere daha görüp öğrenmiş oldu!







facebook'ta paylaş!

14 Ocak 2010 Perşembe

Sizin dangalak, Atina'dan bildiriyor

Orospu Çocuğu14 Ocak tarihli köşesine bakılacak olursa;
Hamşo Engin, 20 yıl aradan sonra gittiği Yunanistan'dan yalan yanlış izlenimlerini aktarıp bir sürü yanlış bilgi verirken, konuyu alakasız zeminlere çekip saçmalamaktan geri kalmamış.
Ee, kış kışlığını, Engin Akkıç puştluğunu yapacak tabii..

Salak Engin, senin kafan basmaz.. Bari bilenlerin yazdıklarını oku da öğren. Leman dergisinde yazıp çizen Güneri İçoğlu'nun yazdıklarını oku mesela. Senede bir kaç defa hem Atina'ya hem de Yunan adalarına giden İçoğlu, senin gibi dandik Rumcasıyla değil çatır çatır konuştuğu Yunancasıyla Yunan insanıyla iletişime geçer. Derin gözlemler ve ince saptamalar yapar.

Atina'da üniversite öğrencileri ve anarşistler eylem koyarken de oradaydı. Krizin vurduğu Atina'yı da ziyaret edip "insanların bütün neşesinin kaçtığını" söyleyen de oydu...

Angut Engin, sen git Yunanistan'da musakkanı ye!
Aklının ermediği, kafanın basmadığı konularda ahkam kesmeyi bırak. Kıçı açıkta kalmış şebek misali, soytarı durumlarına düşüyorsun.

Tıpkı yaşlı bir sirk palyaçosu gibisin Engin Akkıç!
Millet senin komikliğine değil de, içine düştüğün zavallılığa gülüyor.

"Sokaktaki Yunanlı", devlet sorunlarını hükümetinin çözmekle yükümlü olduğunu biliyor, ülkeyi oturduğu yerden kendisi yönetmeye kalkmıyor demiş bizim maymun..

Güler misin, ağlar mısın? Teper misin, sabaha mı bırakırsın?

Aralık 2008'de Yunan gençleri "Polis bir genci kaza kurşunuyla öldürdü" diye Atina'nın altını üstüne getirdiler. Yıkıp dökmedik yer bırakmadılar.

Eğer Yunan hükümeti emeklilik yaşını yükselten, sağlık giderlerini artıran veyahut da sokaktaki Yunanlının işine gelmeyen herhangi bir karar alırsa, topluca greve gidip Sintagma meydanında protesto gösterileri yapmak bir Yunan adeti olmuştur adeta.

Bizim salak sanıyor ki Yunanlılar politika yapmayı politikacılara bırakmışlar.. Breh breh breh..

Aptal maymunumuz saçmalamaya doyamıyor:
Yunanlılar birey olarak kendilerini bizdeki gibi "devletle" özdeşleştirmiyorlar. Bizde çok yaygındır, özellikle de çıtkırıldım aydınlar arasında: Örneğin bir Tekel özelleştirilince, sırtından ceketini almışlar gibi üzülür hazret... Kendini maliye bakanı sanıp "dış borçları nasıl ödeyeceğiz" diye kara kara düşünür... Büyükelçimizi alçak koltuğa oturturlarsa da komşusu Mişon'a ters ters bakmaya başlar...

Odun herif, cahil cahil konuşacağına olayların doğrusunu öğren:
Yunanlı işadamı gelir burada banka alır, Türkler dert etmez. Ama bizim Ziraat Bankası'na Yunanistan'da şube bile açtırmadılar. Ne haber?

Yunanlı, kendi malının mülkünün ve de Yunanistan'ın taşının toprağının 'yabancıya' gitmemesi konusunda senin havsalanın alamayacağı kadar hassas ve inatçıdır. Üstünde bir iki keçinin bulunduğu kayalıklara bayrak dikip az daha bizimle savaşa girmiyor muydu bu palikaryalar?
(Şaklaban Engin'e bakarsanız, Yunanlı kendisini devletle özdeşleştirmiyormuş! Hadi oradan şaşkaloz!)

Ve de Büyükelçimize İsrail'de yapılan terbiyesizlik nedeniyle (sen farkında değilsin tabii.. Zaten sen neyin farkında oldun ki tahta kafalı herif?) İsrail bile öyle bir karıştı ki, adamlar nasıl özür dileyeceklerini bilemediler.

Eh tabi, herkes senin sülalene küfredip suratına tükürüyor, sen alışıksın "Yarabbi şükür" deyip geçiyorsun. Yüzsüzlüğün feriştahı sende. O yüzden başka insanların 'gururlu ve haysiyetli' olabileceğine bir türlü kafan basmıyor.

Üstelik sen ne boktan gazeteciymişsin yahu? Muhabir olarak seni bir yere gönderseler, elifi görünce mertek zannedeceğin için yalan yanlış bilgiler gönderecekmişsin yazı işlerine...

Dua et, iktidar yalakalığı hala prim yaptığı için seni besleyecek bir patron bulabiliyorsun.
Hakikaten 'gazetecilik' yapman gerekse resmen aç kalacakmışsın, onu da anlamış olduk bu vesileyle...
Sen ancak kendini kandırabilirsin. Hadi öküzüm yürü, seni bıraktıkları çayırda otlamaya devam et!..






facebook'ta paylaş!

Emre Aköküz'ün yalancılığı patolojik mi?

Pezevengin EvladiAhlaksızlık olarak nitelendirilen bir takım edimler vardır ki bunlar dünyanın her yerinde, her din ve kültürde ayıplanır, hatta yasaklanır. Mesela hırsızlık yapmak, mesela yalan söylemek, mesela haksız yere başka insanların şerefine veya fiziki varlığına saldırıda bulunmak...

Fakat şöyle de bir durum var: Normal bir insanın yapmaktan kaçınacağı bu türden 'suç ve ayıp' edimleri yapanlar yalnızca suçlular ve kötü niyetli kişiler değildir. Psikolojik rahatsızlığı olanlar ve ruh hastaları da 'ellerinde olmaksızın' bu kusurları işlerler.

Kleptomani denen bir ruh hastalığı vardır mesela. Hasta kendini 'hırsızlık yapmaktan' alıkoyamaz. Böyle tiplerin sıkı kontrol altında tutulması önerilir.

Bu kadar lafı niye ettik? Şundan:
Acaba Emre Aköküz'ün bu kadar pis bir yalancı ve iftiracı olması psikolojik veya (beyinde bir tümör oluşumu gibi) fiziksel bir rahatsızlıktan kaynaklanıyor olabilir mi?

Olaylar ve kavramlar arasındaki bağlantıları da yanlış, eksik ve ters olarak değerlendirdiği için bu herifin daha önce sayısız kereler abukladığına şahit olduk.

14 Ocak tarihli köşesinde aksettirdiği hezeyan ve abuklukları biz değerlendirecek olsak, "Siyaset ve sosyolojiyi bilmediği gibi, bu beyinsiz herifin hukuk nosyonundan da haberi yok. Üstelik futboldan da anlamıyor. 'Kuvvetler ayrılığı' prensibinden ise büsbütün bihaber." der geçeriz..
(ki bu saptamaların hepsi de doğrudur ayrıca)

Ama Dr.Haydar Dümen veya Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları hastanesi Başhekimi Doç.Dr.Erhan Kurt, söz konusu abuklamaları nasıl değerlendirirdi acaba?

Türkiye Bilim Sitesi'ndeki Şişirilmiş Kendiliğe Klinik Yaklaşım başlıklı makalede Emre Aköküz'ün durumunu da açıklığa kavuşturacak geniş bir analiz yer alıyor.

Söz konusu makalede Emre Aköküz'ün durumuna uyan şöyle bir açıklama yapılmış:

Bir narsisistik hastanın "edepsiz içselliği (immoral internality)" yani yoğun haset (intensive envy), öfkelilik (aggressivity) ve ayartılabilirlik (corruptibility) (narsistik kişinin yalancı baştan çıkartıcı (seductive facade) görünümüne doğrudan karşıtlık oluşturan biçimler)- önde gelen ne kadar ahlaklı olduğunu gösterme çabaları ve yüksek düzeyde ahlaki bir varlık görüntüsünün yansıtılmasıyla maskelenir.

Gerçekliğin narsisistik saptırılmasıyla (narcissistic faking of reality)" yakından bağlantılı olarak narsisistik hastaların patolojik yalancılığı oluşmaktadır. DSM-III'de vurgulandığı gibi kişisel yetersizlikler, başarısızlıklar ya da sorumsuz davranışlar rasyonalizasyon ya da sonu gelmeyen yalanlarla açıklanmaya çalışılabilir. Şişirilmiş kendiliğin taleplerinin zorlamasıyla narsisistik hastalar dış dünyayı kendi tümgüçlülük gereksinimlerine en uygun biçimde biçimlerler.

Kendilik önemi algıları yoluyla narsisistik hastalar klinik olarak "bir bilen" tarzı gösterirler. DSM-III'e göre "bir bilen olma (narsisistik yetkinlik) gereken sorumlulukları üstlenmeden özel davranış görme beklentisi" anlamındadır. Ek olarak narsisistik kişilikler makul olandan daha fazlasını talep ederler ve insanlar kendi isteklerine uygun davranmadıklarında öfke ve şaşkınlıkla tepki verirler (benmerkezcilik).

Biz gene de Emre Aköküz adlı yontulmamış kütüğe buradan mesajımızı verelim:
Yargı bağımsızlığı; insanların 'adil yargılanma hakkı'ndan kaynaklanan bir kavram olup, temel insan haklarının ve çağdaş demokrasinin gereğidir.

Yargının 'tarafsızlığı' ancak 'yargı bağımsızlığı' ile mümkün olabileceği için;
"Yargının bağımsız mı olmasını istersiniz yoksa tarafsız mı?" diye bir soru sormak,
"Solunum yapmak mı istersiniz yoksa kalbinizin atmasını mı?" gibi bir soru sormak kadar abes ve saçmadır.

Aralarında nasıl bir tercih yapılacağını sorguladığınız o iki kavram birbirine karşıt olmadığı gibi, aksine birbirlerine muhtaçtır. Solunumunuz durursa kısa sürede kalbiniz de durur. Eğer kalbiniz önce durursa, solunumunuz zaten duracaktır. Bağımlı ama tarafsız bir yargı olamayacağı gibi, yargının tarafsızlığının olmazsa olmaz şartı yargının bağımsızlığıdır.

Ve Türkiye'nin yargıçları, amirinden emir alacak 'memurlar' değildir, o şekilde gösterilemezler!

Mesajı aldın mı Emre Aköküz? Hadi öyleyse siktir git!







facebook'ta paylaş!

İzleyiciler