31 Aralık 2009 Perşembe

Asıl afet sensin, Wikipedia da sana girsin!

Orospu ÇocuğuBu it herifin hezeyanları artık patalojik seviyeye vardı, acilen psikiyatrik tedavi altına alınması gerekiyor.

Terbiyesiz hırto, bu sefer kalkmış Afet İnan'a çamur atmaya yeltenmiş. "Ben onu Bria'nın karısı Nina'ya benzetirim görünüş olarak" dedikten sonra artarda dizdiği safsataların sonunda "Ben wikipedia'nın yalancısıyım" demeyi ihmal etmemiş.

Buradan ibne Engin'e sesleniyoruz: Wikipedia "açık kaynak" tabir olunan bir Internet sitesi olup, oraya dileyen herkes istediği herşeyi yazabilir.

Senin gibi sapık ve terbiyesiz herifler böylesi alçakça laflarını sıraladıktan sonra "Valla ben Wikipedia'ın yalancısıyım" deyip işinden içinde çıkarlarsa, bu durum sadece onların YALANCI olduğunu gösterir.

1930'ların şartlarını ve dünyada o zaman hakim olan genel siyasi ve sosyal havayı hiç hesaba katmadan o tarihlerede yaşamış insanlara bok atmak kolay.

Senin kadar terbiyesiz, dengesiz ve alçak olmamız mümkün değil ama senin 31 Aralık 2009 tarihli zırvalarına şu şekilde cevap vermeyi uygun bulduk:

1940'ların sonlarında Vesile hanım gayet hafifmeşrep bir kadın olup Nişantaşı ve Şişli'deki randevuevlerinin en gözde sermayelerinden biriydi. Sayısız erkeğin altına yatmışlığı vardı ve o tarihlerde onun "dışarıdaki hatırlı müşterilere" götürülmesi gerektiğinde Mustafa Şevki Ardıç onun şoförlüğünü ve pezevenkliğini yapardı. Gel zaman git zaman, o akılsız genç bu orospuya gönlünü kaptırdı. Ancak İstanbul'da bir hayat kurmaları mümkün olmadığından kalkıp Trabzon'a gittiler.

Vesile hanım Trabzon'da da rahat durmadı. Balıkçı Temel'den başlayıp kapıcı İdris'e kadar Trabzon'da altına yatmadığı adam bırakmadı. Bu nedenle Engin Ardıç'ın gerçek babasının kim olduğu asla bilinemedi. Zavallı Engin bir "piç ve orospu çocuğu" olarak her zaman kompleksler içinde yaşadı. Orospu çocukluğunu içselleştirdi ve gerek mesleki kariyerin,i gerekse sosyal hayatını "orospu çocuğu" olarak şekillendirmek için hep özel bir gayret gösterdi.

Valla biz Internet'in yalancısıyız. Orada öyle yazıyor... Bkz.

http://www.ben_sana_kodum.com

http://uysa_da_uymasa_da.net

http://sen_doneksin.com

http://wikipedia_da_sana_girsin.org

Ulen Engin, 1940'lı yılların zorlu şartları altında aç kalmamak için anneannen ve dedenin kendi kızları Vesile hanımı "orospuluğa" özendirmesini anlayışla karşılayabiliriz. Nitekim aç kalmamak için vajinasını sattıysa suç onun mu? Artık geçmişte yaşamış ve çoktan çekip gitmiş insanlara bok atmasan daha iyi.







facebook'ta paylaş!

30 Aralık 2009 Çarşamba

Engin Ardıç hanzoluğa devam


Orospu Çocuğu
Bizim denyocan, artık nasıl dumanlandıysa, saçmalık dozunu katlayarak artırmış. Neye hizmet ettiği, kimi kastettiği asla belli olmayan muğlak cümleler kurarak "bilge adam" pozları kesiyor.

Ona buna bok atıp, ondan sonra yalanı ve iftirası meydana çıkınca işi pişkinliğe vurup havlayacak başka kapı önleri arayan Engin hıyarının "Aydın Doğan" hezeyanlarından acilen kurtulmasını dileriz. Gerekirse bir psikiyatristten profesyonel yardım almasında fayda var.

(Gerçi o zaman yazacak konu da bulamaz bu kısır herif)

Memleket gerçeklerinden bihaber bu sığırın 30 Aralık tarihli saçmalıklar manzumesini bazı kelimeleri değiştirerek aynen kendisine iade ediyoruz.

(Evladım Engin, oku da kendi karaladığın zırvaların ne kadar zavallı olduğunun farkına var. Odun geldin, odun gitme bari)


Sen kendini adam mı sanmıştın gerçekten?

Yalaka basında sürekli Aydın Doğan'a "çakan" birtakım arkadaşlar var... Bunlar büyük ölçüde "Fethullah medyası" tabir edilen yayın grubunda çalışıyorlar. "Bağımsız" geçinenler de yok değil.

Bir kısmı iyi niyetli, bir kısmı üçkâğıtçı.

Bir kısmı gerçekten de "gerici iktidarı desteklemeyen insanların" bütün kötülüklerin anası olduğuna, demokrasinin elden gittiğine samimi olarak inanıyor. Türkiye'nin çok iyi bir yolda gittiğine, ekonomik kriz falan çıkmadığına ciddi olarak kanaat getirmiş.

Canım, halifenin gökyüzünden bir yerlerden kalkıp "yeniden Osmanlıyı ihdas edemeyeceğini" bilemeyecek kadar da düz dangalak değiller ya (onu bekleyen hiç yok da denemez ha), CIA destekli Fethullaçılardan demokrasi bekliyorlar, olmayınca da huysuzlanıyorlar.

İçlerinde "nisbeten" akıllılar da var ("yalaka gazetecilikte daima ekmek vardır" diyerek müşteri tutmaya çalışanlar), yolda yürürken ayağı taşa takılsa bunu Aydın Doğan'dan bilecek kadar ahmaklar da... Aralarından 'yurtsever ve aydın insanlara alenen bok atacak kadar "kazmalar" bile çıkıyor kimi zaman. Fakat genellikle yürekleri temiz. Yalnızca ufukları güdük, çapları düşük.

Hatta bunların arasında "Darbe yaptırıp kafirlik yapacaklar" diye korkan şaşkın tavuklar bile var!

Çok daha "çakal" bir kısmının asıl derdi, "patronu" kurtarmak ve yeni yılda yeni bir iş aramak zorunda kalmamak, çünkü a-ke-pe iktidardan düşerse ne bok yiyeceklerini bilmiyorlar. Bir kısmı gönüllü olarak savunuyor patronunu, bir kısmı verilen emirleri uyguluyor.

Bir kısmı da, artık çok ciddi şekilde şüphe uyandırmak üzere, "CIA ajanı"...

Evet, karanlık adamlar... CIA ve UTAH ağlantıları var. Deniz Fenerinden para indirip yolsuzluk da yaparlar finansman lazım olunca.

Bunlar Fethullahçı mıdırlar? Amerikan gizli servislerinin medya uzantısı mıdırlar? Faşist oldukları belli de, "prensipte" mi öyledirler yoksa "eylemli" adamlar mı? Gizli bağlantıları var mı?

"Açılım" dedikleri meçhul ve Pentagon talimatlı işlerin iyice sarpa sardığını gören, erlerimiz şehit olunca "kelle hesabı" konuşan, halk da tepki gösterince, iyiden iyiye tırsan tipler bunlar. Utanmaları da yok üstelik.

Ama bu ayaklar Sökmedi.

Çünkü halk aslında herşeyi görüyor, dipten gelen dalganın korkusu iktidar kadar onun yalakalarını da sarmış vaziyette.

İstedikleri faşizmi tam anlamıyla kuramadı bu Fethullahçı faşistler.

Akılları sıra bütün muhalefeti "sıkıştırıp" hapse tıkmaya çalışıyorlar, tutturamadılar. Burunları o kadar büyümüştü ki, küçük dağları kendilerinin yarattıklarını sanıyorlar, iki yazı yazınca birilerini "yönlendirebileceklerini" düşünüyorlardı. Ama karşılarında Fethullahçı ve aptal insanlar yoktu...

Engin sana bir akıllı adam öğüdü vermek isterim:

Adam kazıklamanın bir "önkoşulu" vardır. Karşındaki kişinin de en az senin kadar zeki olabileceğini başından varsayacaksın, yapacağın melaneti ona göre yapacaksın!

Yoksa sana bunu anlatmadılar mı? Hocalarını kelekmiş.

OTUR, SIFIR! İnsanlıktan ve gazetecilikten sınıfta kaldın!








facebook'ta paylaş!

28 Aralık 2009 Pazartesi

Malezya'da olsa Emre Aköküz kırbaç manyağı olacak

Pezevengin EvladiÇirkin ve sevimsiz herif, 27 Aralık tarihli köşesinde mantık ve ahlak kavramlarının aslında hiç de gerekli olmadığını adeta okurların gözüne sokmaya çalışıyor.

"Ah keşke Malezya gibi olsak başlıklı saçmalıklar manzumesinde absürditenin dibine vurmuş ve gittiği lokantanın sahibini anlatırken:

Süreyya Bey'in asker emeklisi olduğunu öğrenince, aldı beni bir düşünce: Acaba şu dogmatik Kemalistlerden miydi? Ama yok... Öyle bir kafadan, böyle kaliteli bir işletme çıkamazdı!

diye bir laf etmiş! Hoppala Hasan dayı gözüm seğirdi!

Ulan hamşo, mesela Mersin'de Kebap 99 diye bir mekan vardır. Kebaplarının tadına doyum olmaz! Duvarında ise Hz. ALi ile Mustafa Kemal'in resimleri asılıdır.

Hadi götün yiyorsa "Acaba bu adam Alevi ve Kemalist miydi? Ama yok olamaz! Böyle bir kafadan böyle güzel iş çıkmaz" desene?

Duvardaki Zülfikar'ı indirip kafana kafana iyice bir ekleştirsinler!

(Ulen puşt Emre, ırkçılıktan, faşistlikten vazgeçmeye senin kafan yetmez.. O da ayrı)

Emre Boköz adlı faşist ve ırkçı pezevenk "Ah keşke Malezya olsak" deyince aklıbaşında insanlar "Köpeğin duası kabul olsa, gökten kemik yağardı.." diye düşünmüşlerdir.

Ama keşke bu köpeğin duası kabul olsa... Bakın neden?

Bu alkolik herif içip içip kendini kaybediyor ya? Hatta sarhoş halde çıktığı televizyon programlarında iyice zavallı hallere düşüyor ya?

Hah, bu herifi Malezya polisi yakalarsa kurtuluşu yok. Çok sıkı bir kırbaç yer..

Bakınız konuyla ilgili haber: http://arsiv.gazeteport.com.tr/NEWS/GP_504154

Hele de oradan dürüst ve gözüpek bir Malezyalı çıkıp dese ki:

"Bu gavat, evlenmeden önce cinsel ilişkiye de girmekten imtina etmeyen bir godoştur!"

İşte o zaman Malezyalılar bu öküzü süper güzelleştirirler, kırbaç manyağı yaparlar!

Aha da bu tezimizin ispatı olan haber:

http://www.stargazete.com/dunya/malezyada-evlilik-disi-iliskiye-kirbac

Bizim bu hayvana tavsiyemiz Hindistan'a gitmesi yolunda..

"Neden?" derseniz.. Çünkü orada inekler ve maymunlar serbestçe sokaklarda dolaşıyor hatta halktan saygı görüyorlar.

Not: Emre Aköküz isimli iğrenç yaratığı tasvir ve tabir ederken kullanığımız sözcükler ve deyimlerden ötürü bütün maymunlardan ve öküzlerden dileriz.








facebook'ta paylaş!

Engin Ardıç konuştukça batıyor

Orospu ÇocuğuHey yavrum hey, bir insanın kendisiyle bu kadar çelişki içine düşüp bu kadar kısa süre içinde kendi kendini yalanlaması için dangalak olması yetmez. Ancak Engin Ardıç gibiler dangalaklığın ötesine geçmeyi başarabilirler.

27 Aralık tarihli köşe yazısında bizim angut bu sefer Kurtlar Vadisi dizisine laf sokuyor ve diyor ki (bak bak burası çok komik)

Mafya öyküsü mü, kontrgerilla övgüsü mü, ne halt olduğu belli değil.Ben seyretmiyorum. Yazana da, çekene de, oynayana da, izleyene de uğurlar olsun. "Faşo" seyirciye seslenen, lumpenlerin içlerinde kalmış, çoğu zaman dışa da vurdukları "ölme ve öldürme dürtüsünü" gıdıklayan bir dizi.

diye yüksek fikirlerini belirtip bilahare lafını şöyle bağlıyor:

"Vatandaşın zekâ düzeyi yıllardır bir milim ilerlememiş, hâlâ filmde gördüğü kişilikle onu canlandıran oyuncuyu ayırdedemeyenler var, bu ne rezalet?"

Günaydın, Üsküdar'da sabah oldu!..

Fakat tosunum Engin, iki önemli hususu fena halde atlamış ve kıçı açıkta kalmış maymun misali milleti kendine güldürme poziyonuna düşmüşsün.

Yavrucum, o halkın beğeni düzeni hakkında sen laf edince eyvallah, fakat mesela Yılmaz Özdil bir laf söyleyecek olsa bas bas bağırıyorsun?

"Alt tabakaya "ampul kafalı" demeyeceksin!" diye racon kestiğini ne çabuk unuttun lavuk?

Aha işte belgesi: TIK'la da gör ettiğin lafın kaynağını, belgesini

Ulen şişko Engin, bak daha ne haberlerimiz var sana... Oku da öğren!

Kendini damsalak pozisyonuna düşürme...

Senin hani çok sevdiğin ve "demokratik yollarla seçildiği için demokratlığına kimsenin laf edemeyeceği" başbakanın var ya... Hani seyrek bıyıklı, asabi adam... Hah işte o...

Bu senin "şiddet yanlısı faşolara göre" diye nitelendirdiğin Kurtlar Vadisi'nin filmi çekildiğinde en önce gitti, bu filmi en ön sıradan seyretti.. Çok beğendiğini de herkese söyledi.

Yalnız o mu? Bütün devlet ricali 2006 yılının o Şubat gecesi filmin galasında hazır bulundu ve hatta "Çok müthiş bir film. Tarihe geçecek bir film" diye yorumlarda bulundu.

İşte söz konusu haberin bir sürü linkinden biri burada:

http://haber.ihya.org/haber/hn-20412.html


(oku da öğren angut Engin)

Bu dizinin a-ke-pe ve dinci kesimin propagandasını yapıyor olması o kadar aleni oldu ki

KURTLAR VADİSİ DEĞİL, AMPUL VADİSİ OLDU diye yorumlar bile yapıldı.

(Korkma len, TIK'la.. belki birşeyler öğrenirsin)

Engin'im tosunum.. Karı gibi kıvırtmadan harbi cevap ver:

Senin deyiminle "Faşo seyirciye seslenen, lumpenlerin içlerinde kalmış, çoğu zaman dışa da vurdukları "ölme ve öldürme dürtüsünü" gıdıklayan bu diziyi, a-ke-pe'liler ve senin çok sevdiğin 'demokrat" başbakanın severek ve takdir ederek izlediğine göre;

sen bu a-ke-pe'lilere "Bu insanların zekâ düzeyi yıllardır bir milim ilerlememiş, hâlâ filmde gördüğü kişilikle onu canlandıran oyuncuyu ayırdedemeyenler var, bu ne rezalet?" diyor musun? Yoksa demeye paçan sıkmıyor mu?

Her zaman yaptığın gibi korkakça bir tutum sergileyip ortalıktan kaçacak mısın?

Engin, konuştukça batıyorsun!

Bir konu halkında yazacaksan bari önce otur da internette 10 dakikalık bir ön araştırma yap.

Ortaya soktuğun laflar maazallah kıçını yaladığın adamları gücendirirse, bir sabah seni de Ergenekon'dan içeri alıverirler. Sonra artık Deniz Baykal'a mı söversin yoksa İttihatçılara mı bozuk atarsın, orası bizi ilgilendirmez.








facebook'ta paylaş!

27 Aralık 2009 Pazar

Hedef saptırma Engin! Bunu ak-ke-pe'lilere anlat

Orospu ÇocuğuEngin Ardıç'ın 26 Aralık tarihli köşesini okuyunca, ne yalan söyleyelim, bir an umutlanır gibi olduk. Osmanlı devletinin Patrik Grigorios'u nasıl öldürdüğünü gayet açık bir şekilde anlatmış. Bravo!

Evvela zannettik ki bizim Bilmiyorsan, oku da öğren angut! yazımızı okumuş da, biraz olsun insan olmaya karar vermiş.

Demiştik ki o yazıda:

Rum Ortodoks Patriği Bartholomeos'un demeci ortada!

Hristiyan azınlığa karşı en büyük zulmün ve ikiyüzlülüğün a-ke-pe iktidarından geldiğini açık açık söylüyor!

Buna cevap vermeye yeltenen Dışişleri Bakanı Davutoğlu ise kıvırmış da kıvırmış.

Denyo Engin, büzüğün sıkıyorsa çıkıp desene: Bir Türk vatandaşının Türkiye'nin içişleriyle ilgili bir konuda yaptığı (doğru veya yanlış) bir yoruma cevap vermek Dışişleri bakanlığının görevi midir?

Hükümetin bir üyesi olduğu halde seçilmiş bir milletvekili olmayan Davutoğlu'nun bu yaptığı "densizlik" değilse nedir? Hadi diyelim ki a-ke-pe hükümetinin bir bakanı bu konuda ileri geri konuşmayı marifet sayıyor. Senin baştaki soruna dönersek: Hıristiyan azınlıklara yapılan ayrımcılıktan ötürü özür dilemek a-ke-pe hükümetine düşmez mi?

Bizim Engin'in lafı götünden anlamak gibi bir huyu mu var nedir?

Osmanlı devletinin Patrik Grigorios'u nasıl öldürdüğünü gayet açık bir şekilde anlatmış ama yazının adresi yanlış. Hani duvarlarla veya boşlukta "varolduğunu vehmettikleri" bir takım hayaletlerle konuşan deliler vardır. İşte bizim Engin'in düştüğü hal şimdi de bu olmuş. Yanlış ağacın dibinde havlayan köpek misali...

Yazısının sonuna bir cümle yazmış ve kendi sıraladığı gerçekleri tek seferde çarpıtmayı becermiş! Ne demişler? it itliğini, Engin puştluğunu yapmazsa olmaz!

Ulan hergele, "Eh, bugünkü patrik de "Kafes operasyonuyla" öldürülmek istenmedi mi? Gel şimdi Bartholomeos'un yerinde ol da tedirgin olma..." demişsin. Bu cümlen YALAN!

'Kafes operasyonu' denilen şey, emekli bir askerin bilgisayarından çıktığı "iddia olunan" bir safsata. Safsatayı yayan kim? Yalancılığı ve tetikçiliğiyle bilinen Taraf gazetesi.

Herkes senin gibi salak olmadığından, işin aslını biliyor. Zaten Patrik Bartholomeos bizzat:

"Gerçi Türk hükümeti Patrikhane'nin yok olmasından ya da ülkeyi terk etmesinden memnun olurdu. Başbakan'ı ve birçok bakanı ziyaret ettim, sorunlarımızı anlattım, yardım istedim. Ancak Türk hükümetinden hiçbir yardım gelmedi." demedi mi?

Sen daha neyi çarpıtmaya çalışıyorsun, Engin dürzüsü? Bu lafın neresini kıvırtacaksın?

Senin "aman ne güzel demokrat iktidar" deyip kıçını yalamalara doyamadığın a-ke-pe adlı partinin aslında tıpkı NAZİ partisi gibi ülkeyi toptan faşizme götürdüğünü örnekleriyle ve resimleriyle gör diye Hitler ve NAZI partisinin RTE ve AKP'ye benzerliğini Internete koyduk.

Senin pek sevdiğin a-ke-pe hükümeti, Hıristiyan azınlıklara kan kusturmaya kararlı. Yalnız onlara değil, Alevi yurttaşlarımıza da alenen küfür eden adamlarını televizyonlara çıkartıp bağırtıyorlar.

Televizyonda seyretmediysen, al sana konuyla ilgili haberin linki.

Sonra da bu yedikleri herzelerin günahını, suçunu "Biz yapmadık, onlar yaptı" diye muhalefete atıyorlar. Senin gibi salaklar da bunu yiyor.

Osmanlının mirasını sahiplenmeye soyunan bu cahil kadrolar, a-ke-pe iktidarında Türkiye'yi faşistleştiriyorlar. Bunun adına da "demokratlık" diyorlar.

Ulan Engin, faşistlere daha ne kadar arka çıkacaksın?

Bilmiyor musun ki her faşist iktidar, er veya geç kendi destekçilerini yer. Hitler Almanyası, Stalin Rusyası bunun örnekleriyle doludur. İslamcı hareket de işi bitince, bir zamanlar kendisine payanda olarak kullandığı kişileri öyle hızlı harcar ki, başlarına ne geldiğini bile anlayamazlar!

Daha düne kadar yandaş medyanın en yalaka yazarlarından olan Şamil Tayyar bile "Soruşturmanın gizliliğini ihlal'' ve ''Adli yargılamayı etkilemeye teşebbüs'' suçlarından toplam 1 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı. Kararı duyan Şamil Tayyar ise şöyle demiş:
"Belli mahkemelerden benzer kararlar çıkacak gibi gözüyor. Psikolojik harekatla karşı karşıyayız. Karar hukuki değil. Türkiye'de hukukun üstünlüğü işlemiş olsaydı, böyle bir karar çıkmazdı."

Buyrun konuyla ilgili haber: http://www.haberturk.com/haber.asp?id=196127

23 Aralık günkü köşende

"Vallahi samimi olarak soruyorum yahu, yok edilecekler arasında ben de var mıyım? Benim yaşım henüz elli yedi, gençliğimin hayrını görmeyecek miyim?" diye sormuşsun.

Fethullahçı polislerce bir şafak vakti kelepçelenip gözaltına alınır da... Fethullahçı savcıların hazırladığı bir takım iddianamelerle hapse tıkılıp, suçunun ne olduğunu bile bilemeden yıllarca hapiste tutularsan, herhalde sorduğun sorunu cevabını almış olursun.

O gün geldiğinde senin için hiçkimsenin üzülmeyeceğini zaten biliyorsun değil mi?









facebook'ta paylaş!

Gündüz ibne, gece puşt

Pezevengin EvladiEmre Aköküz, porno yazarı olarak kalsaydı gene böyle boktan yazılar yazabilir miydi? Orasını bilmiyoruz. Şu an için görebildiğimiz şu: Bu dengesiz ve hastalıklı herifin hayalgücü de berbat.

"Bu denyonun köşe yazısı diye karalayıp yayınladığı zırvalardan, yalancılık ve pisliği çıkardığımızda geriye ne kalıyor?" sorusunun cevabını arayanlar, o denyonun 26 Aralık tarihli saçmalıkları okuyunca aradıkları cevabı bulmuş oldular: Emre Aköküz'den yalancılık ve pisliği çıkarırsanız geriye sadece kötü bir osuruk kokusu kalır.

Bu sefil yaratık, pisliklerin ve yalanların toplamından başka hiçbir şey değildir!

İntihar eden subaylarla ilgili bir sürü dangalakça tahmin yürütmüş. Ancak hastalıklı bir kafanın hayalgücünden çıkabilecek bu hezeyanlarla bizim aşık atmamız epey zor.

Ama "profil çıkarıp tahmin yürütme" işini gene de bir deneyelim dedik. Yazının geri kalanı bu amaçla yazıldı. Şu farkla ki: Emre Aköküz gibi satılmış ve alçak herifler yalan yazıp iftira atmak için para alırken, bizim gibi namuslu insanların işi "gerçeği bedavaya söylemek"tir.

Fethullahçıların verdiği teşvikler ve paralar karşılığında ruhlarını satmış, onursuz ve alçak yazarların hepsi dangalak değildir. Bunların kimisi sapık ruhlu, kimisi de de çocukluklarında yaşadıkları bir takım travmaların kurbanı olmuş kompleksli kişilerdir.

Annesinin, babasını aldattığını farkettiğinde gerçek babasının kim olduğu konusunda derin kuşkulara ve acılara düşmüş bir çocuk düşünün. Meğerse annesinin adı o yüzden "mahallenin orospusu"na , babasının adı da "godoş"a çıkmış olsun. Bu çocuk, orospu çocuğu olmayı içselleştirecek, bir yandan da derin acılar içinde kadınlara karşı güvenini yitirirken eşcinselliğe meyledecektir.

Çocukken yaşadığı travmalar ve İslamcı mahalle baskısı, onu "bütün insanlardan nefret etmeye" ve kendi içindeki eziklik duygusunu diğer insanlara yansıtmaya yöneltir. Birazcık psikoloji, azıcık Freud okumuş herkes bu kadarını zaten biliyor.

Peki böylesi zavallı ve sefil durumdaki biri niçin Fethullahçıların kuklası bir şarlatana dönüşür ki?

Bu sorunun cevabı da çok karmaşık değil aslında:

Bir vakitler porno yazarlığı yapmış bu alkolik ve ahlaksız adam, CIA ile işbirliği içinde çalışan Fethullahçılar indinde "kullanılıp atılacak" bir malzemedir. Ona gazete köşelerinde, televizyon ekranlarında yer açar, yerine gore başbakanın uçağına bile bindirirler. O da kendini fasulye gibi nimetten sayar.

Fakat şu dünya ne garip bir yerdir? Her faşist iktidar, er veya geç kendi destekçilerini yer. Hitler Almanyası, Stalin Rusyası bunun örnekleriyle doludur. İslamcı hareket de işi bitince, bir zamanlar kendisine payanda olarak kullandığı kişileri öyle hızlı harcar ki, başlarına ne geldiğini bile anlayamazlar!

Daha düne kadar yandaş medyanın en yalaka yazarlarından olan Şamil Tayyar bile "Soruşturmanın gizliliğini ihlal'' ve ''Adli yargılamayı etkilemeye teşebbüs'' suçlarından toplam 1 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı. Kararı duyan Şamil Tayyar ise şöyle demiş:
"Belli mahkemelerden benzer kararlar çıkacak gibi gözüyor. Psikolojik harekatla karşı karşıyayız. Karar hukuki değil. Türkiye'de hukukun üstünlüğü işlemiş olsaydı, böyle bir karar çıkmazdı."

Buyrun konuyla ilgili haber: http://www.haberturk.com/haber.asp?id=196127

Belki de aklınıza şöyle bir soru takılmıştır:

Acaba Emre Boköz, bir gün kendisinin de harcanacağını biliyor mu?


Fethullahçı polislerce bir şafak vakti kelepçelenip gözaltına alınabileceğini... Fethullahçı savcıların hazırladığı bir takım iddianamelerle hapse tıkılıp, suçunun ne olduğunu bile bilemeden yıllarca hapiste tutulabileceğini düşünüyor mudur? Bunun korkusu benliğini sarmış mıdır acaba?

Cevabımız şöyle: Hayvanların önsezileri güçlüdür, tehlikeyi sezerler.








facebook'ta paylaş!

25 Aralık 2009 Cuma

Hitler ve NAZI partisinin RTE ve AKP'ye benzerliği

Hitler ve Nazi partisinin yükselişi



Tayyip Erdoğan gibi Hitler de politik ve sosyal faaliyetlerde çocuklar ve gençlerle özel olarak ilgilenir ve birlikte çektirdiği resimleri siyasi propaganda için kullanırdı.
Tayyip Erdoğan gibi Hitler de 'öfkeli ve heyecanlı' bir üslupla kitlelere seslenirdi.


Musa Kart'ın karikatürü 'siyasi simgelerin kullanımı' konusunda Hitler ile Tayyip Erdoğan arasındaki benzerliklere dikkat çekiyor

Ekonomik bunalımın çökerttiği Almanya'da NAZI partisi, demokratik yollardan iktidara gelerek kitleleri totaliter bir rejim altına almayı başardı. Tıpkı şimdiki AKP gibi...
20. Yüzyıl'ın başları da tıpkı 21.Yüzyıl'ın ilk yılları gibi savaşlara ve karmaşaya şahit olmuştu.

21.Yüzyıl dünyayı başdöndürürcü bir hızla değiştiriyor.İnsanlık bir yandan iletişim devrimi ve bilgi çağını yaşarken diğer yandan da hem doğuda hem de Batı dünyasında muhafazakarlık ve dinsel fanatizmin hızla yükselişine tanık oluyoruz.

Kimilerine göre bu yaşadığımız süreç Üçüncü Dünya Savaşı’nın ta kendisi. Anlaşılıyor ki uluslararası dengeler yerine oturup yeni bir dünya düzeni kurulmadan bu süreç kendi dinamikleri içinde devam edecek.

Türkiye de bu süreci kendi politik dinamikleri içinde yaşamaya devam ediyor. 2002 yılından itibaren tek parti iktidarını sürdüren AKP’nin politik oluşumu ve yükselişi pek çok siyasi analize konu olmakta.

2000’li yılların başından itibaren AKP’nin Türkiye’deki siyasi çıkışının, Hitler ve NAZI partisinin 1930’lar Almanya’sındaki yükselişine paralellikler gösterdiğini iddia eden bir takım teoriler ve analizler de mevcut.

Hatta bu analizlerin bir kısmında Adolf Hitler ile Tayyip Erdoğan’ın politik kariyerlerindeki söylem ve üsluptan, kişisel özelliklerine kadar pek çok benzerliğin de altı çizilmekte.


  • Mesela her iki lider de ağır ekonomik ve sosyal bunalımların yol açtığı ortamlarda halk oyuyla iktidara geldiler.

  • Her iki lider de iktidara gelmeden önce kısa hapis dönemleri geçirdiler.


  • Her iki lider de 'mağdur olmuş' kitlelerin sözcüsü olduklarını iddia ediyorve kitlelere agresif ve öfkeli bir şekilde hitap ediyordu.

  • Her iki lider de anti-semitist bir söylem kullanıyor ve ‘siyasi simgelere’ özel bir önem veriyordu.

  • Her iki lider de kendi milletlerinin üstün özelliklerini vurguluyor ve 'yüksek ahlakın' hakim kılınması için 'kendi belirledikleri' yolda kitlelerin sorgusuz itaatini talep ediyordu. Kendileriyle aynı fikirde olmayanlara tahammül edemiyorlardı.

  • Her iki lider de alkol ve sigaradan kesinlikle kaçınır ve bunların kısıtlanmasına yönelik çalışmaları desteklerdi.

  • Her iki lider de, Batı dünyasının büyük düşmanlarına (1920’lerden itibaren komünizm, 2000’li yıllardan itibaren ise radikal İslam) karşı birer antidot olarak kabul edilmiş ve iktidarlarının en azından ilk yıllarında Batı tarafından desteklenmişti.

Hitler iktidarının sonu maalesef dünya için hayırlı olmadı. NAZI rejimi Almanya’ya olduğu kadar Avrupa’nın geri kalanına da büyük acılar ve kayıplar getirdi.

Nazi çocuklarına ne oldu?

Orta Doğu ve Kafkaslar’da savaş rüzgarlarının estiği ve bütün dünyada uluslararası dengelerin yeniden oluşturulduğu bugünleri daha iyi anlamak adına geçmişte neler olduğunu öğrenmek isteyenler için


Almanya’da Hitler ve NAZI partisinin yükselişi
Tarihsel sürecin devamını okumak için TIK'layın







facebook'ta paylaş!

24 Aralık 2009 Perşembe

Engin Ardıç'ın kadınlar karşısındaki zavallı halleri


Orospu ÇocuğuEngin Ardıç'ın kadınlarla ilişkileri sorunlu, orası kesin. "Bende yaşlılık krizi kadınlara saldırmak şeklinde tezahür etti." diyen de bizzat kendisi. Bkz. Şebnem İyinam'a verdiği röportaj

Daha geçen gün yazdık, bu adamın el kadar Rum kızlarına sulandığını, elalemin karısına kızına yazıldığını belirttik. Daha yazdıklarımızın mürekkebi kurumadan, bu adam içindeki kompleksleri dökmek için Atatürk'ün kurduğu cumhuriyetin yetiştirdiği kızlara çamur atmaya girişmiş.


24 Aralık tarihli köşesinde Cumhuriyet Kızları diye başlık atıp aklı sıra Cumhuriyet rejiminin kız çocuklarını okutması ve topluma kazandırma yolundaki çabalarıyla dalga geçecek.

Kendisini komik duruma düşürdüğüyle kalmış!

Hangi yanlışını düzeltmeli? Türklerin Noel'le yılbaşını karıştırmasından girmiş... Şömine bacasıyla ilgili saptamalarda (!) bulunmuş.."Türkler çam ağacını nerede bulmuşlardır?" falan diye "çok derinlikli" sorular sormayı da ihmal etmemiş ki gerzekliğiyle bizi büsbütün şaşırtsın!

"Hazar Türkleri denen kavim Hazar Denizi'nin kuzeyinde çam ağaçlarını zaten biliyorlardı" desek, bu öküz çıkar "Hazar denizi, deniz değil göldür" diye cevap verir herhalde.

Fakat bu kompleksli ve çatlak adamın derdi başka:

Bu kadar zırvayı sıralamasının asıl nedeni, Muazzez İlmiye Çığ adlı saygıdeğer bir insanla dalga geçmek. Kadını yaşından giriyor (bu terbiyesizlik de Engin Ardıç'a yeter) "Sümerolog diye biliyorduk ama tarihçiliğini bilmiyorduk" diyor. Sonra da "Acaba Sümerlileri Türk mü sanıyor?" diyerek aklı sıra kadına "bunak" muamelesi çekmeye kalkıyor.

Buraya bak Engin dingili! Madem sormuşsun cevap veriyorum, oku da öğren:

Hayır, o kadın Sümerlileri Türk saymıyor! Ama tarih konusunda bilgisi, senin sandığından daha derin olduğu için bazı saptamalarda bulunmuş.. Bir yerine mi dokundu?
"Siz onu yanıtlayın sonra da lafı "Afet İnan'ı kim profesör yaptı" meselesine getiririz"
diye buyurmuş ulu öküz!

"Halil Berktay bu kadın hakkında demiş ki..." diye dedikodu yapan Engin dangalağı:

Senin referans verdiğin Halil Berktay'ı kim profesör yaptı , ona da cevap verebilecek misin?

Aç da bak http://www.halilberktay.com sitesinde neler yazıyor:


HALİL BERKTAY NASIL "TARİHÇİ" YAPILDI?

Prof. Dr. Halil Berktay'ın tarih bilmine ait bir eseri bulunmuyor, ama dünyayı yerinden oynatacak bir tezi var: "Türkler, Kurtuluş Savası'nda Anadolu'yu yeniden işgal ettiler." Berktay, bu teorisiyle dünyanın hiçbir üniversitesinde doktor unvanı alamaz; sınıf dahi geçemez.

Bir baktık ki, Halil Berktay, profesör doktor yapılmış. 42 yasında dönekligini ilan ettiği zaman, henüz doktorasını bile tamamlamış değildi. Oysa o zaman iki kitabi vardı: "Kabileden Feodalizme" ve "Cumhuriyet İdeolojisi ve Fuat Köprülü". İyi kitaplardı, bilimsel çalışma ürünüydüler ve en önemlisi bir tarih teorisine dayanıyorlardı.

KITAPLARINI KAYBEDEN PROFESÖR

Halil Berktay'ın simdi hiçbir bilimsel ürünü yok, fakat profesör doktor. Hiçbir bilimsel ürünü yok diyoruz. Çünkü 1990 öncesinde yazdığı o iki kitabi yok edildi. Kuluçka döneminde organlar boşaltılırken, dönegin devrimci dönemindeki künyesi ve bilimsel birikimi de boşaltılır.


Demek ki neymiş, Engin efendi? Senin mumun da ancak yatsıya kadar yanıyormuş işte!

Ortalığı boş bulmuşsun sallıyorsun. Şahsiyetsizliğin, ahlaksızlığın ve karaktersizliğini şu ana kadar sadece ve sadece "senin bilgi birikimine" saygı duyduğu için sineye çeken okur kitlesi, senin aslında yalan yanlış şeyler karalayan yarı-cahil bir ukala olduğunu öğrendikçe komplekslerin tavan yapıyor, değil mi?

Cumhuriyetle, kadınlarla ve Cumhuriyetin aydın kızlarıyla senin ne sorunun var Engin?

İktidarsız mıydın? Penisin çok mu küçüktü? Kadınlarla ilişkilerinde yaşadığın başarısızlıklar mı seni bu derece kompleksli ve çirkin yaptı? Bu yüzden mi maço ve homofobik takılmaya çalışıyor, oysa onu bile beceremiyorsun.

(Haşmet sana "Höt!"dediğinde kaçacak delik aradığını unutmadık. Yeri gelince gene hatırlatırız. Nasıl olsa arşivler duruyor yerinde)

Bugün "ilahiyatçı" falan diye televizyon kanallarını dolaşan tipleri kim profesör yapmış, onu da sorsana paçan sıkıyorsa! UTAH'daki Fethullahçı üniversitelerde kime hangi liyakatle akademik unvanlar veriliyor? Ya da "verilmiş" gibi yapılıp Amerikalıların tanımadığı bir takım unvanlar Türkiye'de "saygın akademik unvan" gibi sunuluyor?

Senin bunları yazmaya paçan sıkmaz ama aydın kadınlara bok atmaya kalkıyorsun!

Köylerde "hayvan" gibi alınıp satılan kız çocuklarına sahip çıkıp onları okutmaya, insan gibi yetişmelerini ve bu sayede içinde yaşadıkları toplumu kalkındırabilmelerini sağlamaya çalışan aydın Türk kadınları seni hiç ilgilendirdi mi?

Fethullahçı dingozlarla bir oldun, Türkan Saylan'a bok atıp durdun. O Fethullahçıların kurduğu kaçak Kuran kurslarında yangınlar çıkıp el kadar kız çocukları ölüp giderken ses çıkarmamıştın. Atatürk'ün kız çocuklarını okutmuş ve onlardan "aydın ve modern" insanlar yaratmış olması mı sana dokunuyor?

Okula giden kız çocukları deyince sen 13 yaşındaki Rum kızlarına sulanmaktan başka bir şey bilmezsin. Senin ahlakın, senin izanın ancak o kadar! İşte o yüzden, Atatürk'ün yetiştirdiği kızlara laf etmene şaşmıyoruz terbiyesiz herif!

Hadi şimdi siktir git, sefil hayatına geri dön.








facebook'ta paylaş!

Emre Aköküz'ün kıçı açıkta mı kaldı?

Pezevengin EvladiMalum havalar soğudu, yatarken üstünü iyi örtmezsen Emre Aköküz gibi olursun. Kıçını üşütünce hem abuk sabuk rüyalar görmeye başlarsın, hem de ortalığı sıçıp batırırsın.

Aynen Emre Aköküz'ün 24 Aralık tarihli köşesinde birbiriyle ilgisiz kavramları, hem de içlerini boşaltıp başka anlamlar yükleyerek ortalığı boka bulaması gibi...
"Hatırlarsınız: 'Mahalle baskısı' diye bir şaklabanlık çıkarmışlardı. Anlatmaya çalıştık, dinlemediler: Türkiye'de mahalle kalmadı ki baskısı olsun."
demiş hıyarağası.

Bu herife bir de sosyoloji diploması vermişler, inanabiliyor musunuz?
Bu denyo taşraya çıkmıyorsa bile şöyle bir Esenler, Atışalanı falan gibi yerlerde de mi dolaşamıyor? Hadi oralara gitmeye paçası sıkmadı diyelim, Anadolu yakasında Fikirtepe'ye kadar gelse görecek mahalle baskısı mı var, patates baskısı mı var.

Hele İslamcıların kurmuş olduğu "dışa kapalı" siteleri bir ziyaret etse, marketlerinden alışveriş yapmaya kalksa mahalle baskısının alasını görecek! Hadi götün yiyorsa oralara başı açık bir kadınla git, veya markete girip bir bira iste.

Emre Boköz buradan yola çıkarak silahlı kuvvetler ve emniyet teşkilatlarının gizli örgüt gibi çalıştıklarını ve omerta yemini ettiklerini anlatıyor. (Kaynak diye gösterdiği de ne? Yalancılığı defalarca kanıtlanmış Taraf gazetesi)

Eh it herif, söylesene bize: Madem bu elemanlar bazı üyelerini "intihar etmeye" zorluyor, Cemal Madanoğlu veya Talat Aydemir niye intihar etmemişti zamanında?

Ahmet Kaya'nın şarkısı Emre Boköz'ün abuklamalarına tam oturuyor:

Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça!..









facebook'ta paylaş!

23 Aralık 2009 Çarşamba

Arşivler konuştukça Engin madara oluyor

Orospu ÇocuğuToplumca balık hafızalı olduk. Dün kim ne söylemiş, ne yapmış? Hemen unutuyoruz. Bu durum iletişim çağının bir cilvesi herhalde? Her taraftan o kadar yoğun bir enformasyon akışı var ki, takip etmekte zorluk çekiyoruz.

Ama Internet denilen sistemin bir hafızası da yok değil. Google'da bir araştırma yapıyorsunuz, fi tarihinde kim ne demiş? Kim ne yapmış? Hemen ortaya çıkıyor.

Şimdiki gençlerden hatırlayan kaldı mı bilinmez: Bu Engin Ardıç, bir ara STAR ve AKŞAM gazetelerinde yazardı.

1990'ların başında ise Sabah gazetesinde yazı yazar, Kanal 6 televizyonunda haber yorumları yapardı. O zamanki Sabah gazetesi şimdiki gibi iktidar yalakası değildi; liberal ve yenilikçi bir ruh taşıyordu. Kanal 6 televizyonu ise çoktan kapandı gitti. Ama bunlar şu an konumuz değil...

İşte bu Engin Ardıç, Star gazetesinde yıllar once yazdığı bir yazısında "Türkiye'de Atatürk filminin çekilemeyeceğini"anlattı. Çünkü konu dramatik değilmiş. İlginç değilmiş vs.

Hatta bu fikrini 7 Haziran 2005 tarihli Akşam gazetesindeki köşesinde tekrarladı:

Çünkü 'Atatürk filmi' diye bir şey 'bizatihi olabilemez' de ondan... Bizim ülkemizde akla geldiği şekilde bir 'Atatürk filmi' çekilemez, çekilemeyecektir. Çünkü yapılan sinema değil müsamere olacaktır. Yıllardır konulup kaldırılan bir temcit pilavıdır bu Atatürk filmi meselesi... Asla yapılamamıştır ve asla yapılamayacaktır.

(Daha sonra Can Dündar'ın çektiği 'Mustafa' filmini seyretmeye bile gerek görmeden alkış tutacaktı.. "Başardık Can, başardık" diyerek)

Diyeceksiniz ki, ne olmuş? Ne var bunda?

Halbuki aynı Engin Ardıç 2000'li yılların başında o filmi yapmaya kendisi niyetlenmiş, ama finansör olarak güvendiği Cem Uzan'ın onu satması neticesinde elleri böğründe kalmıştır. İşte bu nedenle Engin Ardıç, erişemediği ciğere "mundar" demektedir.

Bunun öyküsü de şöyle:

1 Aralık 2004 tarihinde gene Akşam gazetesinde bir röportaj bir röportaj yayınlandı. O tarihte Serdar Turgut'un himmetleriyle Engin Ardıç Akşam gazetesine getirilmiş, pek bir pohpohlanmaktaydı. İşte o sırada eller üstünde tutulan bu yeni yazarla, Akşam gazetesinin bir diğer yazarı Şebnem İyinam bir röportaj yapmıştı.

(Sonradan Engin Ardıç kendisine bu kadar dostça davranan insanları para için satacak, onlara yalan ve iftiralar atacaktı)

"Merd-i Kıpti şecaat arz ederken sirkatin söylermiş" misali, o röportajda Engin Ardıç bazı gerçekleri ağzından kaçırdı:

2001 yılı Şeker Bayramı'nda, ayıptır söylemesi Paris'te, beraber son yemeğimizde (Cem Uzan) bana "Yahu ben bu memleketten sıkıldım, Fransa'ya yerleşeceğim, bir şato alacağım, şarapçılık yapacağım" demişti. "Çok iyi fikir, şatonun bahçesinde bir müştemilat, bahçıvan kulübesi gibi bir yer var mı, ben de orada yatar kalkarım" dedim. "Tabii, ne demek? Odan hazır, ne zaman istersen" filan dedi.

Cem Uzan, Türkiye'de medya ve finans sektörlerinde etik dışı bir sürü işe girmiş çıkmış UZAN grubunun ikinci adamıydı. Çevirdiği dolaplar ve yaptığı yolsuzluklar ayyuka çıkmıştı. Sonradan siyasete soyunup kendisini iyice rezil edecek, fakat yaptığı hırsızlık ve yolsuzluklardan hükum giymesi mukadder olunca Fransa'ya kaçıp oradan siyasi sığınma hakkı isteyecekti. Engin Ardıç'ın dostları işte böyle kişilerdi.

Başka medya ve finans patronlarına hakaret ve iftiralar atmaktan çekinmeyen Engin Ardıç, bu Cem Uzan denen adamın yediği herzeler, yaptığı yolsuzluk ve hırsızlıklar hakkında tek kelime yazamamıştı.

Biz konumuza dönelim. Engin Ardıç söz konusu röportajda sözlerine şöyle devam ediyor:

Asıl o tarihte bizim birlikte bir Atatürk filmi projemiz vardı. Yönetmen, yapımcı ciddi ciddi görüşmelere başladık. Düşündüm ben ve yapımcıya kabul ettirdim. Parayı Uzan koyacak, senaryoyu ben yazacaktım. O hayallerle kalktım geldim Türkiye'ye. Aradan yaz geçti, 2002'nin temmuz ayı. Cem Uzan Star TV'de çıktı ekrana ve parti kurduğunu ilan etti. Allah sizi inandırsın "Hayda, nereden çıktı bu, hani biz film yapacaktık" diyerek kalakaldım öylece.

Yaa, işte böyle.. Arşivler adamı böyle yakalayıverir!

"Atatürk filmi olabilemez" diye kıçını yırtan, bu konuda risaleler döktüren Engin Ardıç, aslında bizatihi kendisi bu fikre dört elle sarılmış, fakat finansörü olacak üç kağıtçı işaadamının kendisini yüzüstü bırakması neticesinde ortada kalmıştı.

"Kedi erişemediği ciğere 'mundar'der" diye bir atasözümüz vardır ya, işte Engin Ardıç'ın haset ve hezeyanlarının ardında yatan budur.







facebook'ta paylaş!

İzleyiciler